
Ekonomik büyüme, uzun dönemde şirketlerin toplam karlılığının da ne kadar büyüyeceğini belirliyor. Warren Buffet ile ilgili okuduğum bir kaynakta onun takip ettiği önemli göstergelerden birinin borsadaki şirketlerin toplam piyasa değerinin GSYİH’ya oranı olduğunu okumuştum. Eğer bu oran çok yükselirse borsanın düşeceğini, çok azalırsa önemli bir kar fırsatı olduğu yorumunda bulunuyormuş. Oldukça mantıklı. Çünkü ulusal ekonomiye bir bütün olarak baktığınızda bütün şirketlerin toplam büyüme potansiyeli ekonominin büyüme potansiyeline eşit olmalı. Aksi takdirde sürdürülemeyen bir durum ortaya çıkar. Türkiye özelinde düşünürsek ekonomimizin büyüme potansiyeli ne kadar diye sormamız lazım. Çünkü bu oran şirketlerimizin karlılığını ve uzun vadede elimizde tuttuğumuz hisselerin ne kadar değerlenebileceğine dair bilgi içeriyor.

Ekonomik büyüme
Ayrıntılı cevap için düzgün bir makroekonomi kitabı okuyun derim. 🙂 Ama merak etmeyin. Ben size kısa ve öz bir cevap vereceğim. Ekonomik büyüme; işgücü artışı, sermaye birikimi ve toplam faktör verimliliğindeki artış ile sağlanabilir. Sürdürülebilir ekonomik büyüme ise toplam faktör verimliliğindeki artış ile sağlanır. Toplam faktör verimliliği; hem emeğin verimliliğini, hem sermayenin verimliliğini ve hem de teknolojik değişimi dikkate alan bir kavramdır. Teknolojik ilerlemeyi, teknik etkinliği, ölçek ve kapsam ekonomilerini ve tahsis etkinliğini içerir. Bu bileşenlerdeki pozitif değişim toplam faktör verimliliğini artırır. Hayat standardımız yükselir.

Teknolojik ilerleme

Sanırım içlerinde en kolay anlaşılabilecek kavram bu. Yeni bir makine tezgahı geliştirdiniz diyelim. Daha uzun süre arızasız çalışıyor, daha az hammadde israfı yapıyor olsun. Bu yeniliği kullanmaya başladığınızda aynı hammadde ve emek miktarıyla daha fazla çıktı elde edersiniz. Sonuç kalıcı ekonomik büyüme ve refah artışıdır. Özellikle gelişmiş ekonomilerde ekonomik büyümenin ana kaynağı teknolojik ilerlemedir. Gelişmekte olan ülkeler için eğer kendi teknolojilerini geliştiremiyorlarsa en hızlı şekilde en yeni teknolojileri ülkeye getirip etkin bir şekilde kullanmak en iyi politikadır.
Teknik etkinlik

Yönetimsel etkinlik de denir. Eğer bir şirket iyi yönetilmiyorsa aynı girdilerle yapabileceğinden daha azını üretiyor anlamına gelir. Genellikle gelişmekte olan ülkelerde firmaların teknik etkinlik düzeyi düşüktür. Örneğin kamu sektöründe siyasi nedenlerle kamu iktisadi teşebbüsleri kötü yönetiliyor olabilir. Özel sektörde aile şirketleri yaygın ve kurumsallaşma yoksa teknik etkinlik düzeyleri düşüktür. Alınacak uygun politika önlemleriyle teknik etkinlik artırılarak ciddi bir ekonomik büyüme sağlanabilir. Teknik etkinlikteki artış gelişmekte olan ülkeler için önemli bir ekonomik büyüme kaynağıdır.
Ölçek ve kapsam ekonomileri

Eğer büyük bir piyasanız varsa veya büyük bir yurtdışı piyasaya rekabetçi bir şekilde erişebiliyorsanız, firmalarınızın büyük ölçekli üretim tesisleri kurmaları mümkün olur. Çıktı başına düşen sabit sermaye yatırımları üretim ölçeği büyüdükçe azalacağı için birim çıktı maliyetiniz düşer. Yani ucuza mal edersiniz. Otomobil sektörü en güzel örneklerden biri. Üniversitede okuduğum Endüstriyel Ekonomi dersinden hatırladığım kadarıyla rekabet edebilir maliyetle bir otomobil geliştirip üretebilmeniz için minimum bir milyon üretim ölçeğiniz olması lazım. Japonya otomobil endüstrisinin ölçek ekonomisinden yararlanabilmesi için yurtiçi piyasasını büyütecek tedbirler almıştır: sıfır bir otomobil 6-7 yılda kanun gereği hurdaya çıkıyor. ABD’de mesela vergi oranları çok düşük. Bu tür politikaların amacı ölçek ekonomisini sağlamak. Türkiyede’ki durum için şu yazıma bakabilirsiniz.
Tahsis etkinliği

Mikroekonomi alanlar göreli fiyatları (malların fiyatlarının birbirlerine oranı) duymuşlardır. İki mallı bir ekonomide göreli fiyatlar, marjinal maliyetlerinin oranına ve o da bu malların tüketiminden elde edilen marjinal faydaların oranına eşitse pareto optimum olur. Yani o ekonomide daha iyisini yapamazsınız. Bu kuralı tüm ekonomiyi içerecek şekilde genelleştirebilirsiniz. Gerçek hayatta maalesef piyasalar her zaman iyi çalışmıyor ve yukarıda bahsettiğimiz denge noktasına ulaşılmıyor. ABD gibi serbest piyasaya dayalı gelişmiş ülkelerde Rekabet Kurumu (vb. sektör spesifik düzenleyici kurumlar) piyasada oluşan fiyatların sosyal refahı maksimize edecek şekilde (yani pareto optimum olması) gerçekleşmesini güvence altına almaya çalışıyor. Gelişmekte olan ülkelerde tahsis etkinliğini sağlamak ciddi bir sorundur. Genellikle bağımsız ve iyi işleyen bir yargı yoktur. Rekabet Kurumu gibi kurumlar ya vardır ya da kağıt üzerinde vardır. Siyasi irade her şeyi kendi çıkarına göre belirler. Keza vergi sistemi de çarpıktır ve fiyat mekanizmasını çarpıtır. Sonuç fakirliktir.
Ekonomik büyümeyi etkileyen diğer faktörler

Ekonomik büyümeyi etkileyen başka faktörler de var. Örneğin, serbest ticaret anlaşmaları ile gümrük vergilerini düşürüp farklı ekonomilerle bütünleşirseniz ekonomik büyüme elde edebilirsiniz. Uluslararası İktisat Teorisi, karşılaştırmalı üstünlükler teorisi kapsamında böyle olacağını söylüyor. Ayrıca, iyi işleyen bağımsız bir yargı sistemi ekonomiyi büyütür. Nasıl mı? Ticari anlaşmazlıkları hızla çözerek ve mülkiyet hakkını güvence altına alıp yatırım maliyetini düşürerek. Ayrıca, siyasi seçkinleriniz ve genel olarak siyaset kurumunuz nitelikli ise bilimsel ve düzgün ekonomi politikaları uygulayarak sermaye maliyetini aşağıya çekip, yatırımların artması yoluyla ekonomik büyüme sağlamak mümkün olur. Nüfus yapısı çok genç olan ülkeler için demografik değişimde önemli bir büyüme kaynağıdır. İşgücü hızla artar. Tabi birde şunu eklemek lazım. Eğitim düzeyi yüksek ve bilinçli/sorgulayan bir toplum başta siyaset kurumu olmak üzere diğer tüm kural ve kurumların iyi işlemesini sağlayarak yüksek refahı garanti eder. Ekonomik büyüme olgusuna bu perspektiften bakarsanız ülkeler arasında kişi başına düşen gelir farklılıklarının üçte ikisini insan sermayesi ve eğitim ile açıklayabilirsiniz.
Kalıcı ekonomik büyüme

Yukarıda saydığım tüm bu faktörlerden sadece teknolojik ilerleme kalıcı ekonomik büyüme sağlar. Çünkü edinilmiş bir bilgi insan türü yok olmadıkça kolay kolay yok olmaz. Diğer faktörlerin pozitif katkı sağlaması için sürekli bir çaba sarf edilmek zorundadır. Örneğin, komşu ülkelerle aranız bozulursa uluslararası ticaretiniz sekteye uğrayabilir. Bu durumda bu kalemin büyümeye katkısı negatif olur. Keza, demografik dönüşümün getirdiği işgücü artışı toplum yaşlandığında tersine döner. Diğer bir örnek: popülist bir demagog iktidarı ele geçirip siyasi kültürü yozlaştırabilir ve bağımsız yargıyı yok edebilir. Bu durumda, geçmişte bu kalemler aracılığıyla sağlanan ekonomik büyüme geri çevrilir. Halk fakirleşir.
Türkiye’nin ekonomik büyüme potansiyeli

Hiç dikkat ettiniz mi bilemiyorum. Bütün resmi ekonomi programlarında ekonomik büyüme hedefi %5 olarak öngörülür. Bunun sebebi vakti zamanında IMF’in Türkiye’nin ortalama potansiyel büyüme oranını %5 olarak tahmin etmesinden ileri geliyor diye hatırlıyorum. 🙂 Potansiyel büyüme oranı ekonomiyi sıkıntıya sokmadan (=enflasyona yol açmadan) büyütebileceğiniz maksimum oranı ifade ediyor. Örneğin, Dünya Bankası dünya ekonomisi için ortalama potansiyel büyüme oranını %2,5 tahmin etmiş.
Pratik bir yaklaşım
Türkiye’ye dönersek Google’da hem Türkçe hem İngilizce şöyle bir arattım. Maalesef pek fazla bir kaynağa rastlamadım. Mahfi Eğilmez konuyla ilgili 2012 tarihli bir yazı yazmış. 1924-2011 yılları arasındaki ortalama büyüme oranını %5 olarak, 2002-2011 yıllarındaki büyüme ortalamasını da %5,4 hesaplamış. Buradan hareketle Türkiye’nin potansiyel büyüme oranının %5 ile %5,4 arasında olmasının beklenebileceğini ileri sürmüş. Pratik ama eski tarihli ve sofistike olmayan bir yaklaşım olmuş.
Bilimsel bir yaklaşım
Erişebildiğim 2018 tarihli bilimsel bir çalışmayı Merkez Bankası uzmanlarından Selen Andıç yapmış. Güzel bir çalışma olmuş. Makalenin bulgularını gündelik dil ile size özetleyeyim: son on yılda Türk ekonomisinin ekonomik büyümesinin ana kaynağı sermaye birikimi (borçlanma diye yorumluyorum) olmuş. Sermayeyi emeğin katkısı izlemiş. Toplam faktör verimliliğindeki artışın büyümeye katkısı çok düşük kalmış. Yani bu büyüme kalitesiz ve sürdürülebilir değil. Firmalarımızın dünya piyasalarında rekabet gücünü artırmaları için verimliliklerini artırarak birim üretim maliyetlerini düşürmeleri gerekiyor. Ancak, toplam faktör verimliliğinde bir artış göremiyoruz. Kötülenen 90’lu yıllarda bile durum böyle değildi. Esas konumuza dönersek Andıç, çalışmasında tahmin ettiği parametreleri kullanarak potansiyel büyüme oranlarını hesaplamış ancak maalesef makalesinin herhangi bir yerinde açıkça ifade etmemiş. 🙂 En azından ben göremedim. Sadece grafiklerini koymuş. Merak edenler makalenin ekindeki grafik 4, 5, 6, 7 ve 8’e bakabilir.
Ekonomik büyüme ve TUİK’in hesaplama yöntemi değişikliği
Bu grafiklere baktığınızda ‘old GDP series‘ (eski GSYİH serisi) ve ‘new GDP series‘ (yeni GSYİH serisi) ifadelerini göreceksiniz. TUİK 2016 yılında ulusal gelir hesaplamalarında büyük bir değişikliğe gitti. Gerekçe istatistikle ilgili Avrupa mevzuatına uyumdu. Bu değişiklikten sonra kişi başına gelir düzeyimiz kağıt üzerinde ciddi ölçüde yükseldi. 2011 yılından sonraki büyüme oranlarımızda eski yönteme göre hesaplanan rakamlardan birdenbire daha yüksek çıktı. Nitekim, Andıç’ın çalışmasında da yeni seri ile sermaye birikiminin ve toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısı ciddi oranda artıyor. Andıç, yeni seride inşaat sektörünün ağırlığının arttığını ve bu değişimin bu nedenle gerçekleştiğini yazmış.
Yeni GSYİH serisinin hesaplanmasıyla ilgili iktisatçılar tarafından ciddi eleştiriler getirildi. Örneğin Mahfi Eğilmez zaman zaman değişiklikler yapılabileceğini ancak baz alınan 2009 yılının Türk ekonomisinin küresel ekonomik krizden etkilenerek daraldığı bir yıl olduğunu ve bu nedenle sonraki yılların ekonomik büyüme oranlarının olduğundan daha yüksek görünmesine yol açtığı eleştirisinde bulundu. Detay için şu yazıya bakabilirsiniz. Ayrıca, Türkiye’nin en iyi akademik iktisatçılarından bazıları eleştirilerini basında yer alan bir makaleyle kamuoyuna duyurdular. Makalenin orijinalini internette bulamadım. Ancak detay için bu yazı ile şu yazıya bakabilirsiniz. Ayrıca, Osman Aydoğuş’un da ayrıntılı bir inceleme yazısı var.
Sonuç
Sadede gelelim: Türkiye’nin uzun dönem potansiyel ortalama büyüme oranına ilişkin sağlıklı bir veriye ulaşamadım. Ulaşamayınca acaba kendim kabaca bir şeyler yapabilir miyim diye TUİK’in web sitesinde 3-4 saat harcadım. Ancak, ihtiyacım olan zaman serisi verileri birbirleriyle tutarlı ve yeterince uzun değil. Bir istatistik kurumu bir değişiklik yaptığında eski çalışmasını da bir süre devam ettirir. Böylece araştırmacılar çalışmalarını sürdürebilir ve eski ile yeninin çalışmalarını nasıl etkilediğini görebilirler. Eskiden TUİK’de böyle yapardı. Artık yapmıyor. Temel bir konuda güvenilir bir bilgiye erişememenin bir yatırımcı olarak ne anlama geldiğini oturup düşünmek lazım.
Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle.
Okuyucularıma Not
Pinti Değil Tutumluyum’a ilgi gösterdiğiniz için teşekkür ederim. Bu bloğu ayakta tutabilmek ve masraflarını karşılayabilmek için bağlı linkler kullanmaya karar verdim. Eğer burada yazdıklarımın size bir değer kattığını düşünüyorsanız, aşağıdaki linklere tıklayarak bana destek olabilirsiniz.
Ya da doğrudan bana bir kahve ısmarlayabilirsiniz: Buy Me a Coffee
Wise (eski adıyla TransferWise) hesabı ile yurtdışı aracı kurumlara düşük maliyetli para transferi yapmak için: Wise hesabı açın.
Interactive Brokers ile 33 ülkede yer alan 135 piyasaya 23 farklı para birimi kullanarak erişebilirsiniz. Hisse senedi, tahvil, opsiyon, futures, FX ve fon işlemlerinizi çok düşük maliyetle yapabilirsiniz. Interactive Brokers hesabınıza para transferini Türkiye’de ki Türk Lirası hesabınızdan EFT yaparak gerçekleştirebilirsiniz. Bunun için Interactive Brokers hesabı açın.
Ellerine sağlık çok güzel bir yazı olmuş,zevkle okudum.
Teşekkür ederim Okan Bey.